20 Ağustos 2010 Cuma

Trabzon - Maçka - Sümela Manastırı

Sabah erken saatlerde biten kale turundan sonra, Amasya’dan Sümela Manastırına doğru yola çıkıyoruz. Ancak navigasyon cihazımız bize öyle bir kazık atıyor ki; adeta yolu biliyormuşcasına, yöre insanıymış da araları dereleri seneler içerisinde ezbelemişcesine bizi sokuyor köy yollarına. Burdan dön şurdan kıvrıl derken çok pis kayboluyoruz. Çok kötü yollardan geçiyoruz ama çok da güzel manzaralar görüyoruz. Tesellimiz manzaralar, çektiğimiz fotoğraflar. Kaybımız ise uzun saatler. Maçka’ya vardığımızda hava kararmış durumda. Yola devam edip Ayder’den dönerken mi uğrasak Maçka’ya diyoruz ama sonra gidip gecenin o saatinde kalacak yer bulmanın zor olacağını düşünerek vazgeçiyoruz. Maçka’da kalmak için çok fazla seçenek yok. Yolları artık taştan olmamakla birlikte Maçka küçük bir yerleşim yeri. Baştan sona yürüyerek 15 - 20 dakikada gezilebiliyor. Gıda seçenekleri de çok zengin değil açıkçası. Yöresel yemekler yerine Adana, Urfa kebap vb bulunuyor. Bir tane büyük otel (güzel gözükmekle birlikte çok hesaplı değil) bir de pansiyon buluyoruz. Dar bütçeli tatilcinin dostu pansiyonu tercih ediyoruz.

Sabah kahvaltısından sonra Sümela Manastırına gidiyoruz. Arabayla gidilebilecek son noktada hediyelik eşyalar, yiyecek/içecek satan tesisler bulunmakta. Yolun kalan kısmına katırlarla devam ediyoruz. Dolambaçlı ve epey dik bir patikadan tırmanarak tepeye varılıyor. Müze kartınız varsa girişi müze kartla yapabiliyorsunuz. Oradaki gişeden tek kullanımlık bilet ya da sonradan gerçek karta çevrilebilecek geçici müze kartı almak mümkün. Son merdivenlerden sonra kartal yuvası gibi bir yerde kayaların içine oyulmuş manastıra giriliyor. Tırmanılan yol –ki o zamanların yolları muhtemelen daha zorluydu- göz önüne alındığında rahiplerin ve rahibelerin neden dünyevi zevklerden vazgeçtikleri aşikâr. Bulunulan yerden dünyaya ulaşmak hayli zor netekim.

Manastırın duvarlarına verilen zarar insanı üzüyor açıkçası. Tosuncuklarımızın diğer dil/din/ırk/kültürlere karşı gösterdiği anlayış net olarak önümüze seriliyor isimleriyle birlikte. O güzelim süslemeler, oya gibi işlenmiş boyalar çok ciddi şekilde tahrip edilmiş durumda. Yapılan restorasyon onları da eski haline getirmeyi içeriyor mu bilmem ama şu anki hali oldukça kötü. Ayrıca restorasyona tabii tutulursa ne derece onarılabilir ve eskisi gibi gözükür emin değilim. Tadilat olduğu için her yerini gezemiyoruz. Bu haliyle görmeyi içiniz kadıracaksa mutlaka görülmeli listesinde olan yerlerden. Aksi takdirde tadilatın bitmesini müteakiben ziyaret etmekte fayda var.

Dizinin sonraki bölümlerinde : Ayder Yaylası – Yukarı Kavrun Yaylası – Kaçkarlar.  Geziyi yapanlar Kaçkarlardaki göletleri görebilecek miydi? Kara sineklerin laneti... Sislerin içinden gelen yabancılar... Bir adam dünyayı kaç kez kurtarabilir...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder